• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

Kurtar Beni Doktor!..

Dr.Şekip Altunkan, anılar, öyküler...

Üyelik Girişi
Site Haritası
Takvim

Komadaki yaşlı kadın

İlçe bugün ne kadar da kalabalıktı. Yollar araba ile dolu, kaldırımlar insandan geçilmiyor. Sokaklarda ve caddelerde seyyar satıcıların kurdukları tezgahlar, alışveriş yapan kadınların yüksek sesle konuşmaları, insan kalabalığının oluşturduğu gürültü kargaşayı daha da artırmaktaydı. Sıcak yaz gününde yoldan hızlıca geçen at arabalarının çıkardıkları toz, muayenehanemin içine kadar sirayet etmekte ve eşyaların üstünü ince bir şekilde örtmekteydi.

Yollardaki kalabalığa bakarak, bugün çok hasta geleceğini düşünmüştüm. Ancak o gün çok az hasta gelmişti. Şehrin kalabalık olmasına karşın, hastanın az olmasına şaşırmıştım. Muayenehaneyi açalı çok olmamıştı. Acaba halk beni benimsemedi mi? Hep böyle mi gidecek gibi endişe dolu düşünceler kafama üşüşmüştü. Böyle düşüncelere dalmış, pencereden dışarısını seyrederken, yakınımızdaki eczanenin sahibi Ali, kapıdan içeri girdi.

Ali’yi görünce bu endişelerimi dile getirerek, şehrin kalabalık olmasına karşın, hastanın az olmasını neye bağladığını sordum.

Ali, eczanede de işlerin çok az olduğunu, bu durumun o günlerde normal olduğunu söyledi. Çiftçiler, ekin biçiminden yeni çıktıkları için, eksik olan ihtiyaçlarını giderdiklerini, bu nedenle sağlığa daha az vakit ayırdıklarını belirtti.

Bu sözler beni kısmen rahatlatmıştı. Ali sözlerine devam ederek, yakın akrabalarından yaşlı bir kadının evde komada olduğunu söyledi. Hayrıma muayene edip edemeyeceğimi sordu. 82 yaşında olan hasta beş yıl önce kocasını kaybetmiş, hiç çocukları olmamıştı. Bir hafta önce başım ağrıyor demiş, ertesi gün komaya girmişti. Diğer akrabalarının eve getirdikleri bir doktor, yapacak bir şey olmadığını, yakında vefat edeceğini söylediğini belirtti. Bir hafta geçmesine karşın vefat etmeyince, kendisinin vicdanının sızladığını, diğer akrabalarının muhalefetine karşın, ikinci bir doktor olarak benim görmemi istediğini söyledi.

Vakit müsaitti, o anda hastam yoktu. Ali’ye gidip hastayı muayene edelim dedim.

Çantayı aldım, arabaya bindik. Kalabalık yollardan geçtik. Şehir merkezine yakın bir sokakta, bir evin kapısının önünde durduk. Yedi, sekiz basamaklı merdiveni çıkarak, geniş bir hole girdik. Bu holde dikkatimi çeken en önemli görüntü, yerdeki çok sayıdaki kadın ve erkek ayakkabısıydı. Bu ayakkabılardan evin çok kalabalık olduğunu anlamıştım.

Hole açılan bir kapıdan, geniş bir salona girdik. Salonun kenarına sedirler dizilmişti. Sedirlerde de yaklaşık 30-40 cıvarında insan, sessiz bir şekilde oturuyorlardı. Oturanlardan bir kısmı tespih çekiyor, dua mırıldanıyorlardı. Ortada kasvetli bir hava vardı.

Herkese genel bir selam verdim, yaşlılar selamıma karşılık verdiler. Oturanların ilgisi bana dönmüştü.

Ali beni hastaya götürdü. Hasta geniş bir pencerenin önündeki divanın üzerine uzatılmıştı. Hiç hareket etmiyor, sadece hafifçe soluk alıp veriyordu. Komadaydı. Rengi hafif solmuştu. Yanında oturan orta yaşlı bir kadın, hastanın dudaklarını ıslatılmış mendille siliyordu.

Hastanın muayenesine başladım, kan basıncını 120/80 mmHg ölçtüm. Bu durum hoşuma gitti. Koma, kan basıncına bağlı değildi. Cildini inceledim, ateşinin olduğunu belirledim. Kalbini ve akciğerlerini dinledim, sorun yoktu. Ağrılı uyaran yaptım, hafif tepki verdiğini belirledim. Bu durum da iyiye işaretti. Hastayı muayene ederken, bir iltihap akıntısının sol kulağının deliğinden, boynuna doğru uzandığını gördüm. Kulaktan gelen iltihabı görünce, ense sertliğine baktım, tabiri caizse kazık gibiydi. Hastanın boynu hiç oynamıyordu. Tanıyı koymuştum, hasta mikrobik menenjit olmuştu. Beyin zarına sol kulaktan iltihap geçerek menenjite neden olmuş, iltihap yayılınca hasta komaya girmişti.

Çalıştığım ilçede o zamanlar antibiyotik kullanımı yaygın olmadığı için, mikropların ilaçlara direnci düşüktü. Ayrıca bu yaşlı kadın, hiç doktora gitmemişti. Bu nedenlerle hastadaki mikropların antibiyotik tedavisine iyi cevap vereceğini, düzelme ihtimalinin yüksek olduğunu düşündüm. Hastaneye göndersem, kesinlikle götürmeyeceklerini tahmin ediyordum. Hasta yakınlarının hasta ile ilgili hiç umutları yoktu, bu durumu yüzlerinden anlayabiliyordum.

Bunları düşünürken, çevrede oturan hasta yakınlarına bir göz gezdirdim. Kızıltepe’nin geniş bir ailesine mensuptular. Çoğu ilçede esnaftı. Eğer bu aileyi kazanabilirsem, çevrede tanınmam için iyi bir başlangıç olacaktı.

Yavaşça ayağa kalktım, oturanlara döndüm. Hastayı işaret ederek,

“Birakayım ölsün mü, yoksa kurtarayım mı?” dedim.

Bu sözüm üzerine oturanlarda hafif bir kıpırdama oldu, bir kısmı gülümsedi, bir kısmı ise merakla beni izlemeye devam ettiler. En yaşlılarından birisi söz aldı,

“Doktor Bey, sen kendini ne zannediyorsun, sümme haşa, Tanrı mısın sen? Zaten ölmüş bu kadın, daha fazla eziyet etmenin ne gereği var” dedi.

Eh siz bilirsiniz düşüncesini ifade edecek şekilde omuz silktim. Tam o sırada Ali atıldı,

“Şekip Hocam, sen kimseyi dinleme, zaten hayrına geldin, ben de hayrıma ilaçlarını vereceğim, elinden ne geliyorsa yap” dedi.

Gülümsedim, Ali’nin bu şekilde tepki vereceğini biliyordum. Hastanın reçetesini yazarak tarif ettim. Sabah akşam serum takılması gerektiğini söyledim. İçine geniş etkili antibiyotikler koyulması gerektiğini belirttim. Tedaviyi ayrıntılı anlattıktan sonra oturanlara hoşça kal diyip, ayrıldık.

Ertesi gün akşam üzeri Ali gülümseyerek yanıma geldi. “Şekip Hocam, hasta tamamen kendine geldi, şimdi oturmuş yemeğini yemekte. Herkes şaşkınlık içinde. Arkandan “Ölüyü dirilten doktor diye söylüyorlar” dedi.

Gösterim etkili olmuştu. Ama benim uygulamam bilimseldi, sadece şov kısmını biraz abartmıştım. Eh, bu kadarını da hak ettiğimi düşünüyordum. Buna karşın bir insanı iyileştirmiş olmanın hazzı çok daha büyüktü.

Hastanın daha sonraki tedavisini planladım.

Yaşlı kadın 6-7 yıl daha yaşadı. Daha sonraları doğal nedenler ile vefat ettiğini öğrendim.  

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam13
Toplam Ziyaret39721
Hava Durumu
Saat